15.6.09

steykaus

Dide’nin de dediği üzre insan insanı ayrıntılarda tanıyor, hatta belki her şeyde böyle bu. Bu sabah önümde E kitapçığı, cüzdanımdan kimliğimi çıkarıyorum çünkü gözetmen kadın öyle istiyor. Ben çok yoğun bi adamın sıradan dalgınlığındaki olağan “ahh pardon”u çekiyorum, oysa bu işe yıllarını vermiş, benim gibi nicesini görmüş, umursamıyor. Sonra tam bu sırada kimliğe göre daha sık kullanmamdan mütevellit önde duran Bilkent kimliğim gözüme çarpıyor bi an.” İsterseniz onu da çıkariim diyorum” kadına çünkü nüfus cüzdanımdaki fotoğraf çekildiğinde bizim okula ergenlikle ilgili ders vermeye gelmişlerdi.

Türkçe hiç değişmemiş. En son görüşmemizin üzerinden 2 yıl geçmiş ama o bıraktığım gibi ki genelde benzer yerlerde buluşuruz. Yine benzer bi görecelilik giyinmiş tam evden çıkmadan üzerine. Ve bazı sorularda fark ediyoruz ki yine ne varsa onda var, öğrencinin halinden bi o anlıyor.

Sos-1 ömrüm boyunca hiç çalışamadığım ve kitabıyla girdiğim sınavlarda bile tökezlediğim tarih dersinin görüp görebileceği en kolay testlerden biriyle başlıyor yeni güne. Coğrafyaysa hiçbir zaman ilk test olamamış olmanın sebebiyet verdiği bir kompleksten olsa gerek, herhangi bir kadın gibi saçını boyatmış, burnunu düzelttirmiş. Yelizli Orhanlı sorularla turnayı hedefliyor, lakin çabası yersiz. Felsefedeyse onunla ilk karşılaşana “ben filozofmuşum meğersem.” dedirten bir hüsran daha.

Ben sözel dersleri oldum olası sevemediğim için bir an önce edsos’u da halledip kabasını sıyırmış olma politikamdan taviz vermiyorum. Ordaysa kendisine bir gün önce yarım kadar saatimi ayırdığım tek alan olan edebiyata “bre küstah” demeden edemiyorum. 20.soruya geldiğimde hatırlıyorum ki en son yapılan değişiklikten sonra oralar artık edebiyat’ın ve coğrafya’nın toprakları olarak biliniyor.

Matematikteyse biraz kızmadan edemiyorum. Çok zor sorular beni de çileden çıkarıyor belki ama bazı sorular var ki.. Sonuçta Mat-1 testinin de bir ederi olduğu kanaatindeyim ve bazı soruların şanına yakışır cinsten olmadığı gün gibi ortada.

Fen-1 ise Lise-2’de en sevdiğim arkadaşlarımın çoğunun eşit ağırlığa geçişinin ardından sevmeme kararı aldığım bir test olalı beri benim kadar inatçı. Benim dışımda daha milyon bilmem kaç tane insanın da o soruları çözdüğünün farkındalığının vicdanındaki yansımasından mütevellit çok zorlayamıyor belki ama yüzü hep ekşi. Sonuçta ben de ona çok yüz vermiyor, herhangi bi sorusunda dünyanın en basit mantığıyla sonuca ulaşmaya çabalıyorum. Yine de aradan geçen zamanda küresel ısınmadan nasibini alan buzlarımız olmuş olmalı ki ona öncekilerden daha fazla vakit ayırdığımı fark ediyorum.

Fen-2’yi mühendislik ve bir takım mühendislerle ilgili yargılarımı düşünürsek gözden ta baştan çıkarmıştım; ama önümde sos-2 vardı ki çok düşük bi ihtimal bile olsa derece yapabilme ihtimalim ne yalan söyleyeyim aklımın bir köşesindeydi. Öte yandan birkaç gün öncesine kadar Boğaziçi’ne gitmek fikri aklıma girmişti. Sonuçta zevk aldığım şeyler ortadaydı, bunlar oradaydı bense Ankara’daydım. Hayatımın geldiğim noktası itibariyle insanlara “oha jun bunu yaptı, bakın radikallikten ölecek.” dedirtecek bir şeyin eksikliğini hissettiğimi kendime ekseriyetle itiraf ediyordum. İşte fırsat ayağıma kadar gelmişti, belki mat-2de harikalar yaratırdım ve aniden İstanbul’a yerleşirdim. Ama olmadı, o gaza gelemedim. Para bir kez daha satın aldı benliğimi ve ben kendimi Karlukların, Fransızların, İtalyanların arasında buldum.

Sonra arta kalan vakitte mat-2den birkaç soruyu çözebildim anca, gerisini fen-2yle birlikte a şıkkının yüce ruhuna adadım.

Dikkatimi çekense kitapçıktan sınav boyunca uzaklaşmaya çalışıyor olmamdı. Sınıftaki dört beş kişi anormal bir şekilde yaklaşıyorlardı kitapçığa, hatta sorulara. Bense herhangi bir soruya bakarken varsa altındaki ve üstündekini ucundan da olsa görebiliyordum bile. 2yıl önceki sınavda da rahattım belki ama bu çok daha başkasıydı. Soruda altını çizdiğim yerlerde de gözle görülür bir azalma vardı. Yanlış bulduğum şıklarıysa gözünün yaşına bakmadan silip atıyordum. Tabi soru buna bozuluyordu. Sonra bu testin kulağına gidiyordu. Sonra kitapçığın haberi oluyordu ve o da bariz atar yapıyordu bana. Hatta sınav süresinin dolmuş oluşunu gözetmen kadının sert sesinden duyunca kitapçığın kapağını kapattığımda sayfalarının arasından bir damla yaşın süzüldüğüne şahit olmuş bile olabilirim. Sonra bu bana baştan beri atarlı olan gözetmen kadının da halini açıklıyordu. Sonuçta ben bugün çok rahattım, lakin “o aslinda o gordugum cool kadın degildi.”

6 yorum:

ralphlexy dedi ki...

..İstanbul'a yerleşirdim kısmında yüzüm gevşemede tavan yaptı:D
..tamam o cool kadın değildi belki de, öbürüydü hani sana gösterdiğim

dide dedi ki...

förstliy,
öss dediğin insanın kendine yakışanı giymesidir.

cündebaz dedi ki...

ralph ciddiyim yalnız, hatta biraraya geldiğimizde bu konudan o kadar yakınacağım ki git ulan ne halin varsa gör diyeceksin.

öte yandan dide, dün kendime yakıştığına inandığım şeyler giydim çünkü sınavın ertesinde arkadaşlarla yaklaşık bütün gün izmir'i gezdik ve yukardaki fotoğraf da işte ordan.

ralphlexy dedi ki...

..ayrılmamm hadi kov beni bilc£nt'ten,hiç bi yere gitmemm ben, seni zar zor buldum zaten :D
..anlatırsın bklm::

cündebaz dedi ki...

bilc£nt diye bir yer yok, olamaz. "little princess" sana diyorum.

ralphlexy dedi ki...

o benim "ütopyam" o zaman len:D