6.6.10

aşk-ı memnun

Bizim evde, istisnasız her yaz, evvelki senenin defterlerinden, kitaplarından, dergilerinden atılacakları ayıklama görevi bana düşer. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi, benden başka kimse bu işe talip olmaz ve diğer her şey gibi bu da default olarak anneme yüklenmiştir. İkincisi, daha önceki yıllarda tecrübeyle sabitlenmiştir ki ayıklamayı başkası yaparsa benimle ayırdıkları konusunda ters düşmesi ve benim bundan mütevellit olay çıkarmam kaçınılmazdır. Benden yana sorunsa, en faydasız nesneyi bile bir gün bir işim düşer ümidiyle saklama eğilimim - ki ilginçtir, aynı ben, bir insanda başka bir insan için aynı meyli görünce kıyameti koparırım. Bugün mesela, yine sözde atılacak dergileri ayırıyorken, taa ilkokul yıllarımda aldığımız bir kitabı hatırladım, hatta canım çekti, o an orada açıp okuyasım geldi; ama zamanında ona da yazık etmişiz. Ayıklama mevzusu da başka bahara kaldı haliyle, bahar diyorum çünkü öyle güzel bir yağmur yağdı ki bugün yaza yakışmaz. Sonra Facebook’ta arkadaşlarımın yaptıklarına göz gezdirirken bir an liseye gidesim geldi, lise hayatımsa nakil sebebiyle dörtte üçlük yerinden ikiye bölündüğü için birini seçmem gerekti. Ve ilginçtir belki de ilk kez ikinci kısmı seçtim. “Keşke onu da saklamış olsam zamanında.” dedim. Sonrası gereksiz mukayeseler…

“Devam et ama nostaljinin son ucu melânkolidir.” demiş Orhan Okay, Nazan Bekiroğlu’na bir mektubunda. Biraz nostalji iyi, hatta bazı bazı melânkoli de güzel; ama bunun da bir dozu olmalı, günde iki kez birer kaşık gibi mesela. Daha fazlasına maruz kalındığında söz konusu yan etkilerin mesuliyetini kimse kabul etmemeli. Hatta aynı şekilde Bon Iver bile reçeteyle dinletilmeli, For Emma mesela yatmadan önce tok karnına bir kere. Çünkü şu ikinci dinleyişim ve iyi şeyler hissetmiyorum.