29.4.09

bu görüntüler bilkentte çekildi:


söz konusu olayların yakınında bulunma talihsizliğinden prim yapacak değilim. ama farsça yazılar falan, bi dan brown kitabına işaret etmiyor değil.

27.4.09

midterm ile alakası olduğunu düşünmüyorum.

adı ashoke olan hintli bir istatistik hocam var. dersini sevmiyor olabilirim. kendisini sevemiyor olabilirim. aksanı bana ciddi ciddi batıyor olabilir. ve evet sınav döneminde olabiliriz. ama gönderdiği midterm örneğinin isim kısmına yazdığı adını asshole diye okuyayazmamın bunların hiçbiriyle alakası olduğunu düşünmüyorum. (okuyayazmak çok özel bir yer edindi hayatımda an itibariyle)

klişe



bir anlık sinirle kurulan şirket: geberit.

*"mevcut bir oluşumu çok farklı ama doğru bir şekilde niteleyen bir cümleyi takip eden iki noktanın ardından, söz konuşu oluşumu belirterek 'aa bu muydu yaa' geri bildirimini alan kısa ama etkili yazılar"a, son dönemdeki trendden bağımsız olarak, hep özenmişimdir. afyon terminalindeki pisuvarın üzerindeki sifon aparatının markasını görünce nefsime yenildim belki. bilemiyorum.

17.4.09

potpori-1

  • Dışarıdan bakıldığında otobüsteki yolcular çok duygusal görünüyor. sanki içerde biri için saygı duruşu var gibi. ama kaybettikleri yakınları ve artık hayat onlar için anlamsız olduğundan öylesine boş öylesine uzaklara bakıyorlar. ya da ne bileyim şoför bunları susturmuş onlara afrika’daki kardeşlerinin açlığına dair bi nutuk atmış ve bunları kendi iç hesaplaşmalarıyla baş başa bırakmış. halbuki içerde de defaatle bulunduğumdan biliyorum, gayet güzel bir atmosfer var orda. işte binmişsin arkadaşlarınla dersane çıkışı falan, bi yerden sonra yorgunluktan veyahut sadece dersane eksenli malzemenin azlığından muhabbet tıkanmış, susmuşsunuz fark etmeden. Onun boşluğu, onun içine kapanıklığı o.
  • Bugün sıhhiye’den kızılay’a çıkan yolun başına kurulan dev ekranda cnbc-e’nin reklamlarını gördüm. Özellikle heroes ile ilgili bi yayın vardı. sonra etrafıma baktım; yaşlı amcalara, teyzelere, onların gözlerinden ekrana doğru kaydım. o insanların hiçbirinin ilgi alanına girmeyen bir şey en büyük zaaflarından yararlanılarak bilinçlerine yerleştiriliyordu. bi teyze benden ilk sezonunu istedi, başka bi amcaysa favori karakterini söyledi. bense ponpon kızın derdine düşmüş bir grup mala olan tavrımı sonuna kadar takındım, aralarından ait olduğum yere, kızılay’a, doğru aktım.
  • Çok kolpa kuzenlerim var benim. ömrüm kuzenlerine abim, ablam diyen arkadaşlarımı yeterince tanımadığım kanısına varmakla o yanılgıdan kurtulmak arasındaki süreçlerle geçti. benimkilereyse ben, sadece isimlerinin sağına eklediğim abi veyahut abla ünvanlarıyla sesleniyorum ki bu bile yaş farkından mütevellit saygının dışında herhangi bir bağın habercisi değil.
  • Cs sınıfımdaki bir kıza abayı fena yakmış durumda olduğumu fark ettim birkaç gün evvel. lise bitene kadar beni tanıyan herhangi birine sorsanız bu konuda prensip sahibi bir insan yakıştırmasını duyacağınız ben, şimdi istiklal’de on dakikada bir aşık olma iddiasında çekinmeden bulunabiliyorum. hayat garipliğine delalet gerektiren bişey değil bence, ama sıkıntı çeken insanlar olduğu da aşikar. cs ile kastettiğim de bizim okulun literatüründe computer science oluyor ve ben bir iktisatçı olmaktan ziyade bir bir bilgisayar cahili olarak bu derste herhangi bir üstünlük iddia edemiyorum sınıfın geri kalanına. asıl kaygım olan arkadaşa kendimi kanıtlamak için elimden gelen her şeyi yapabilecek samimiyetimizin eksikliği beni elimden gelmeyenlerdeki ufak ihtimalleri kollamaya yönlendiriyor olsa da nafile. ve aradaki dönem farkı beni alternatif tıpın kollarına bırakıp uzaklaşıyor olay mahallinden, usulca.
  • Okula kaç yılında girdiğimi soranlara cevabı vermeden duraksıyorum çoğu zaman. oysaki okul numaramın 2070le başladığını, bu sene girenlerinkininse 2080le başladığını düşününce aradığım rakamı aslında elimle koymuşçasına bulmam gerektiğini fark ettim. kaçta girdiğim gibi bir sorunun saçmalığını tartışmamak istesem de her ne kadar, “aa gülşeni tanıyor musun, sizin bölümden?” gibi sorular soran arkadaşlara iki çift laf etmeden edemeyeceğim. Gülşeni seçtim zira iyi metafor, o isimli çok sevilmeyen insan varmış gibi bi izlenimim var nedense. varlığını böyle ortak anılara ve insanlara bağlayan ilişkilere, bu ilişkilerde karşı taraf rolünü üstlenen insanlara dair derin şüphelerim var üzülerek söylüyorum ki.
  • Haluk levent nerde bilen var mı? hayatımda hiçbir zaman ele gelir bir yer edinememiş olsa da ismini hatırladığımda, hangi alemlerde olduğunu, neden bizi kendinden mahrum bıraktığını merak etmeden edemedim.

10.4.09

uykusuz'un yeni transferi, çiçeği burnunda santrfor ermançağlara:

erman çağlar uykusuzda yazmaya başlamış nihayet. cümlem mişli geçmiş zamanda vuku buluyor farkettiyseniz, zira uzun bir aradan sonra bugün ilk kez 7.caddedeki tansaştan aldım uykusuzu ve çoktan başlamış olma ihtimali var. yine bugün denedim henüz olması bile sürprizken bozulmayı becermiş çağlayı. neyse konuyu değiştirmeyelim. ermancım çok güzel yazmış yazısını, onlar da yayınlamışlar sağolsunlar. lakin kişiliğinin arkadaşa endeksli olduğu bir toplumda sevgilisi mellö olanın halinin de nice olduğu su götürmez. bu nedenle önce ermanın yazısını okuyup sonra üzerine mellönün son birkaç yazısına göz atan benim, dergiye blog, insanlikadin'aysa uykusuz muamelesi yapmam abesle iştigalden hüküm yemez takdir edersiniz ki. ermancıma bir çift tavsiyem olsun çok isterdim, lakin bu satırları okuma ihtimali bile beni fazlasıyla ürkütürken bir okuyucu olarak tek dileğim bari mellöye de o dergide bir köşe neyin ayarlasın. artık kimi çıkarırlar bilmiyorum. elenecek yarışmacıyı da bana bırakmasınlar canım.