1.4.12

Makable Şamil Olmama

İzmir’den Ankara’ya uçak kaçırmışlığım da on ikideki İstanbul otobüsüne yetişememişliğim de vaki. Lizbon-Porto trenine bindiğimizden beş saniye sonra hareket etmesi de Cenevre-Lozan trenine yetişeceğiz diye yaklaşık bir buçuk kilometreyi koşuşumuz da dün gibi aklımda. Sözlük anlamıyla kaçırdığın trenlere de hayatta inmen gereken ama uyuyakaldığın için kaçırdığın duraklara da üzülürsün. Ama işte bugünün işini yarına bırakmadığın ve perşembenin gelişi çarşambadan belli olduğu gibi, bugünden bakıp dünün canına da okuyamazsın. O yüzden birileri geldi birileri gitti, amenna. Ama hakikaten bana kaçırttıkları?

Bizim okulun kütüphanesinin geçen ayki anlatı yarışmasını gözüme kestirmiştim. Kafamdaki haliyle çok güzel bir öyküm vardı. Dizilişleriyle bana hep “safları sık ve düzgün” tutulmuş Cuma namazlarını hatırlatan büyüklü küçüklü kitapların arasından Kürk Mantolu Madonna’nın, sırtında bir el gezindi miydi hissettiklerinin, bugüne kadar kimlerin Raif Efendi kimlerin Maria Puder olduğunun, Raif bu kadar tek ve kendiyken ona benzediğini sanan herkesin nasıl da aynı olduğunun hikâyesini yazacaktım. Yazmıştım da, kafamda… O yüzden birileri geldi birileri gitti, amenna, ama hakikaten bana kaçırttıkları?

Bir yandan da havalar ısınıyor, yeni insanlar tanınıyor ve çoğu seviliyor. O yüzden iyi ki vaktimizi daha fazla çaldırmamış, bir daha alıkoyulmamış ve iyi ki unutmuşuz diyorum. Saudades çok güzel dursa da insanın üzerinde, Adeus demeyi de bilmeli.