17.5.11

İktisadın Gözlerinden Öperim.

Marsmallow by Vanda Hellsing
Marsmallow, a photo by Vanda Hellsing on Flickr.

Ana’nın en sevdiği İngilizce kelime “marshmallow” imiş. Bense tadıyla doğru orantı kurduğumdan mıdır nedir bir türlü ısınamadım. Tomás’a en sevdiğini soramıyorum, çünkü yaptığımız işe yersiz konsantre olmuş durumda. Af buyurun ama kendisi biraz mükemmeliyetçi. Yaptığımız iş diyordum, anlatmasam olmaz. Tam da şu anda, iki Portek bir de ben, dünyanın en saçma sunumunu hazırlamakla uğraşıyoruz. Onlar işletme okudukları için yaptığımız onlarca çok normal. Bense sene başında bir anlık gazla atladığım işletme derslerine küfür külliyatından seçmeler takdim ediyorum. Arkadaşlığın doğasında var, senle aynı şeyi sevsin, senle aynı şeyden aynı anda bıksın istiyorsun. Ama bunlar sıkılmıyorlar, sıkılmak nedir bilmiyorlar. Arada sırada bir adım geri gidip bakmadıkları için üç yıllık eğitim öğretim hayatlarında ortalama bir başarıları var, benimki gibi ibretlik bir öyküleri yok. Bu kararlılıkları bana dokunuyor. Hem adım gibi eminim; Ana’ya biraz vakit vermiş olsam, şipşak cevap vermesi için ısrar etmesem o da “marsmallow”dan vazgeçerdi. Zaten sorar sormaz “I don’t knooow.” dedi, bunu diyen insanın beş saniye sonraki cevabına ne kadar güvenebilirsin ki? Bana sorsalar duraksamadan "hesitate” derdim. Yani duraksamak.

3.5.11

Tesanüt

Gayet ihtiyari, çok içimden gelerek cık cıkladığım anların çokluğundan değil de civarımdaki Portekizliler’in süplüğünden, onlara Türki bir takım özellikler bulaştırdım. O fiil orada yanlış oldu, zira sayemde João’nun bundan kelli sandviçini paylaşabileceği bir arkadaşı oldu. Bunun neresi benim yüzümden? Olsa olsa sayemde. Böyle böyle, insanlık için küçük adımlar atmanın mutluluğu, aslen Euro/TL paritesinden bağımsız ama aynen onun gibi de, yani ki geldiğim yerlerde iki misli pahalı. O yüzden değerini bilmek lazım.

Lakin benim diyeceğim o değil, başlıktaki. Bu sularda yüzmekten umumiyetle kaçındım, zira iki partiye gidip üç arkadaş özleyince gerçeğe ayan tip imajı, cık, mümkün değil olmaz. Öyleysem bile bunun bahsini internet çöplüğünün bana ayrılmış üç beş kilobytelık arazisinde geçirmek istemedim. Zaten kastettiğim gönül gözü operasyonu, bu blog hudutlarında zapt edilemeyecek cinsten bir ameliyat. Ama bu hayattan öyle biri geçti ki hakkı hiçbir dilde ödenmez ve ben bunu kendime not etmesem olmaz. Bir şey diyecek gibi yapıp hiçbir şey dememenin hicabıyla gideyim, o arada dünyada ne kadar müthiş insanların olabileceği ihtimali buralarda dolansın dursun.

2.5.11

I'm my mother's only one, it's enough

Baba kucağı ilkokulda geç dönülen misafirlik anılarına dair bir ayrıntıyken ana kucağının yaş sınırlaması yok, genel izleyici. Oy kullanacak yastasın ama canın çekiyor, hiçbir yerin şişmese için şişiyor. Böyle bir şeyi herhangi bir duygusal gelgite ilintilemeye gerek yok ama yaklaşan Anneler Günü üçnokta...