15.8.11

twitter, go home!

Başka bir mecrada "İçimdeki tembeli durduramıyorum." diyecekken bir hata yaptığımdan şüphelendim. Zira bir tembeli durduramamak? Ama bu şüphe 140 karakterden çok daha fazlasına tekabül edince bu ilişkiyi daha fazla sürdüremeyeceğim deyip kendimi bir güzel sign out ettim. Bilmek istersiniz diye düşündüm...

140 karakterlik hasbihallerin akabinde tereddütsüz bir vicdan azabı seansım oluyor. Oldu mu, diyorum kendi kendime, sesini duymak, yüzünü görmek gibi oldu mu? İşte öyle olmayan zamanların bazılarında, şimdi yaptığım gibi, buraya geliyorum. Olmadı.

Buraya yazdığım bir sürü şeyi beğenmediğim oluyor. Kişisel tarihime en az benim kadar hakim olmayan kimsenin anlamayacağı şeyler yazıyor olmak canımı sıkıyor. Bazen bazı şeylerle neyi kastettiğimi sadece benim ve istediğimde istediğim kişilerin biliyor olması hoşuma gidiyor. Şarkılara kızıyorum, güftesiyle bestesi ama bu kadar da güzel olunmaz ki olan, adam tereyağından kıl çekmeyi biliyormuş dedirten işlere öfkeleniyorum. Sözün ne kadar güçlü bir silah olabileceği su götürmezken müziğiyle sağlı sollu saldıranları anlayamıyorum. İki gün evvel buna kızarken üç gün sonra tatlı tatlı acıtan bir hikayeyi okuyunca kendi kendime nooldu? oluyorum. Bir baltaya sap, bir İrlandalı'ya eş olamadığımdan herkesle ama en çok da kendimle atışıyorum. Kafa nereye ben oraya gitmeyeyim, nefsimi biraz terbiye edeyim derken tersi istikamet de çok ters geliyor, ne sağ ne sol çok tekinsiz bir yerde kalıyorum. Giden gidiyor gittiği an bitiyor ama kalan sağ kalmıyor ki bizim olsun. Herkes, diyorum, yaralı.