9.6.09

sew up - öbür türlü haftada bir ayakkabı alıyoruz.

Uzun süredir televizyon izlemiyor olmamdan olsa gerek ki susamışım. Küçükken ailemden sonra saydığım çizgi filmler bir saatten sonra bittiğinde öylece kalakalır, ne yapacağımı ne eyleyeceğimi şaşırırdım. Sonuçta 7’den 70’e hitap eden tek şey Barış Manço’ydu o zamanlar. Ama biraz büyüyüp de başkalarının acılarını da ilgi çekici bulmaya başladım başlayalı rahatım. Şurda eve geleli bir hafta oldu ya da olmadı. Öldürmelerin sadece kan bağına tabii olanları artık bi nebze olsun ilginç gelmeyi başladı. Her ne kadar kanlı korku filmlerim tercihim olsa da bu kadar kanlı bir Türkiye’ye hazır değilmişim anladım. Ama en ilginci de bütün bunlar yaşanırken ortamda bulunan kardeşimin Alevilerle ilgili bi haberi görünce “Aa bi de Aleviler var demi?” demesi. Bende de var bu, hatta bence herkeste vardır. Artık bazı şeyleri dert edinmek lüks geliyor. O dertler ailedenmiş gibi oluyor, adeta insan “Sen şimdilik dur bi bakalım.” diyor. Annem içinde bulunduğumuz kötü durumlarda daha kötülerinden dem vurup “Yine de çok şükür oğlum.” der konuşmasının bi yerinde kesin. Aslında sonsuza dek konuştuğu için muhtemelen her şeyi demiş olur zaten. Neyse. O “yine de çok şükür”e her defasında “Evet anne.” diye karşılık versem de bu bir ümit hayat dersi biter diye olurdu. Doğru düzgün içimde hissetmezdim o şükürü hiç. Ama şimdiyse annemden önce lafı gediğine oturtuyorum ben. Bir hayırlı evlatmışçasına “Dur! Sen kalkma ben söylerim.” diyorum. O da “Evet oğlum. Binlerce kere şükürler olsun.” diyor. Öyle yani. Şimdi ben “Yine de çok şükür.” diyeyim, “Evet jun haklısın, binlerce kere.” diyeniniz elbet bulunur.

Hiç yorum yok: