5.12.08

a piece of chalk, tozsuz tebeşir, boardmarker.

yeşil tahta önünde bir cümleyi defalarca yazma cezası hep hayalini kurduğum cezalardan. Buna en çok yaklaşabildiğim zaman henüz ortaokuldaydım ki o zaman da cezam deftere “bir daha arkadaşlarıma lakap takmayacağım.”ı 150 kez falan tekrarlamaktı.
Lise yıllarıma gelindiğindeyse bu gelenek yerini alternatif cezalara çoktan bırakmıştı. Oysa tozlu tebeşirlerin tahtayı silenlerin omuzlarına yüklediği onca yükü düşünürsek, iki uçlu bi ceza olma potansiyeline sahipti. Yazanla silen arasındaki muhtemel bi gerilimin de habercisiydi ayrıca bence.

O tozlu tebeşirler amatör ruhla ilerleyen, bu ruhu sayesinde yeşil sahalardakine benzer bir şekilde, ara sıra da olsa başarılara imza atan bi okulun göstergeleriydi belki de. Bu arada sıradalık eğer benim okuldan ayrıldıktan sonra yaptıklarımı, ki bunlar bile neye kime göre başarı, katmazsak gerçekten on-onbeş yıla bir denk gelen bi başarı olacaktı ki sonyninki bunlardan ilki sayılabilirdi(bkz odtü elektrik elektronik, oo yeee). Okulun onbeş yılı aşmayan eğitim hayatından bahsediyorum.

Lise sona geldiğimdeyse artık bendeki deha görmezden gelinemez olmuştu anlaşılan ki kolejlerden yağan tekliflerin ardı arkası kesilmiyordu (:P). Başarıya aç bir ailenin iyi huylu çocuğu olan ben, bu teklifi hiç düşünmeden olmasa da ilk düşüncemden farklı olmayan bi şekilde kabul ediyordum. Arkada bıraktıklarımla yanlarına gittiklerim arasında dağlar kadar fark vardı ki yatılı bi okulu neyine güvenip de gidebilen bir adamın kaçınılmaz kaderiydi bu. Zira bu adamlar senin arkanda bıraktıklarınla yaşadıklarını bir yılda on kez yaşamış, bin eklemiş, limiti de sonsuza göndermişlerdi çoktan. Ama olsun, onların tozsuz tebeşirleri vardı. siyah kazak alıp gömleğin üzerine geçirmek de bu yüzdendi ya! Kendine, tebeşire olan güvenin açık bir göstergesiydi simsiyah vücuda oturan kazak. Oysa geldiğin okulda bordo hırkanın güçsüz omuzları tebeşire çoktan teslim olmuşlardı.

Sonra bilkente gelmiştin. kantininde “burslular ve köpekler girmez.” yazan yere (: . Boardmarker’a geçmenin zamanı çoktan gelmiş de geçiyordu bile. Büyüdüğüne, geliştiğine işaretti bu. Daha bi güvenle yazıyordun artık whiteboard’a. Yeşilden hayatında iki yerde sıkılma ihtimalin vardıysa bunlar askerlik ve okuldu muhtemelen. Beyaz da nispeten iyi bir alternatif sayılabilirdi. İlkokulda ya da lisedeyken özendiğimiz bu tahtalardan bu kadar çabuk sıkılıp yeşilin hüküm sürdüğü günlere özlem duyacağımız o zamanki aklımızla ne anlam vereceğimiz ne de dikkate alacağımız bir gerçekti. Oysa şimdi “ahh”lı cümlelerin kahramanı bu format.

Bugün iki boardmarkerı birden elime alınca fark ettim bunu. Çok güldüm bu okula, kendime. Özentiymişim ben meğersem haberim yokmuş.Şşimdi mesela neye özeniyorum? homeschooling diye bişey var ya, o olabilir. Ben deneyemem tabi çocuklarımda, yemez. Sağda solda biri denesin de göreyim isterim ama. Bunu isterim.

Hiç yorum yok: