Yaptığımız, romanları YKY'den yayınlanmış bir hocamızın etrafına üç dört kişi toplanıp bize ayrılan bir buçuk saat zarfında öykü konuşmak ve konuşmaktan arda kalan sürede nacizane bir şeyler karalamak. Dedim ki madem yazıyoruz ve yazdığımız okunsun istiyoruz, koyayım yazdıklarımı bloga. Yarım saatte yazılmış öyküden ne beklenir bilmiyorum. Hem ben kendi yazdığıma kefil miyim? Sanmıyorum. O yüzden bu noktada kanal değiştirmek serbest, ama darılmama sözü de veremem.
Geçen hafta diyalog üzerine konuştuk. Sonra da içi mesleklerle dolu bir poşetten iki tanesini rastgele seçip bu iki adamcağız asansörde kalsa ve onları sadece konuşturarak bir öykü yazmaya kalksak ne çıkarın peşine düştü. Bana falcı ile berber çıktı. Yazması çok zevkliydi, okuyandan aynı hazzı almasını beklemek abesle iştigal olur. Tabi bu benim beklemeyeceğim anlamına gelmez.
Eller ve Enseler
- - Yukarıda
bir şeyler oluyor.
- - Efendim?
- - Zemine
gelmeden bozulmasa bari.
- - Bana
mı diyorsunuz?
- - Fala
inanır mısın?
- - Geldik
mi? Niye durdu ki bu şimdi zank diye?
- - Fala,
diyorum, inanır mısın?
- - Hay
sıçayım! İşe geç kalıcam bu gidişle. Alarm sesi niye bu kadar kısık ki!
- - Bugün
de açmayıver dükkanı.
- - Ne dükkanı?
- - Berber
değil misin sen? Bugün de açmayıver dükkanı.
- - Nereden
biliyorsun berber olduğumu?
- - Fala
inanır mısın?
- - Haha!
Kusura bakma, benden para koparamayacaksın.
- - Boşuna
ümitlenme, bugün gelmeyecek.
- - Kim
gelmeyecek? Gevezelik edeceğine sesimizi duyurmanın bir yolunu bul be kadın!
- - Güvenlik
yarım saattir telefonla konuşuyor, birinin duyması imkansız.
- - Sen
bütün bunları nereden biliyorsun yahu?
- - Fala
inanır mısın?
- - İnanmam.
İnanmak da istemiyorum.
- - Bugün
gelmeyecek.
- - Kim?
- - O,
ensesine aşık olduğun.
- - Nereden
biliyorsun?
- - Fala
inanır mısın?
- - ....
- - Ne
kadar zamandır berberlik yapıyorsun?
- - Onu
da bilsene sıkıysa.
- - Biliyorum,
ama insanların mecburen doğruyu söylemelerini izlemek hoşuma gidiyor. Ne kadar
zamandır berbersin? Hem zaten bir süre daha burada tıkılı kalacağız anlaşılan,
tadını çıkaralım bari.
- - Ondört
yaşımdan beri.
- - Neden
liseye gitmedin?
- - İşimi
sevdim.
- - İşini
değil yaptıklarını sevdin.
- - Ne
fark eder?
- - Yazık,
bütün bir ömrü gördüğün enselere aşık olmakla mı geçireceksin?
- - Hafife
alma.
- - Aldırma
öyleyse, anlat. Konuş ki duyabileyim.
- - Hani
zaten biliyordun.
- - Sen
değil miydin benden metelik koparamazsın diyen? Yok öyle bilâbedel hizmet. SSK
mıyım ben? Hem belki psikologluk hizmetimi meteliğe şayan bulursun.
- - Erkek
tenine hayran oldum. İlkin ustamın jileti yanakta kaydırışından, makineyi bastıra
bastıra üç numaraya vurduğu kafanın bana mısın demeyişinden etkilendim. Sonra
birgün kendim o yüzlere, o tenlere dokunmaya başlayınca daha da fazla
etkilendim. O köşeli çenelerde, belirgin elmacık kemiklerinde jilet gezdirmeyi,
traştan hemen sonra sert ama pürüzsüz sakal köklerine dokunmayı sevdim. Makinayı
kafasına her bastırışımda geri iterek verdiği o erkeksi tepkiyi, üstleri biraz
daha kısaltma bahanesiyle sürtündüğüm kaslı kolları... En sevdiğim kısımsa ense
traşları. O kalın, güçlü boynu seyrederken jiletle usulca dokunmalarımın bir
erkeğin içini gıdıkladığını bilmek... Sonra önümde lavaboya eğilmiş o kafanın
acziyeti, ellerim saçlarının arasında gezerken artık iyice iç içe olduğum vücudu...
Bunlardan vazgeçemediğimi anladığımdan beri berberim. Sen ne zamandan beri falcısın?
- - Elini
versene.
- - Ne
yapacaksın elime?
- - Versene,
lütfen.
- - ...
- - Çok
güzel, güçlü ellerin var.
- - Falcılığın
kadınlara ilgi duymadığımı görmeye yetmedi mi?
- - Benim
erkeklere ilgi duyduğumu kim söyledi?
- - Kadınlara
mı ilgi duyuyorsun?
- - El
falı bakıyorum ben.
- - Yarım
saattir elime bakmadan atıp tutuyorsun ama?
- - El
falı bakıyorum çünkü ellere aşığım. Bugüne kadar binlerce el tuttum. Bazen
seninki gibi güçlü, büyük erkek elleri, bazense ince, uzun tırnaklı, narin kadın
elleri... Beni bu tutkuyla imtihan eden Tanrı’nın mükafatlandırma şekli yeteneğim.
Ben avucunun içinde parmaklarımı gezdirip kıvrımlarını hafızama alırken müşterim,
hayatına dair bildiği bütün şeyleri bir de benden duyuyor, bundan zevk alıyor
ve bir de yetmezmiş gibi bana para ödüyor. Hafızam küçük bir şehrin nüfusuna
yetecek kadar insan eliyle dolu. Hırpalanmış, yorgun inşaatçı ellerini de
biliyorum, ekseriya nemlendirilmiş liseli genç kız ellerini de. Ve hepsinde
kendine has bir güzellik, sevilmeye değer bir şeyler bulabiliyorum.
- - Yani?
Sen de bütün bir ömrünü gördüğün ellere aşık olmakla geçiriyorsun bak.
- - Haha!
Haklısın.
- - Peki,
o gelmeyecek dediğin, nereden bildin? Onu nasıl görebildin?
- - Asansör
oldu galiba.
- - Nasıl
bildin? Söylesene!
- - Sen
inanmasan da fala inanan insanlar var.
- - Tamam
ama onun falında çıkanın ben olduğumu nereden bildin?
- - Onun
da çok güzel elleri var, sen göremesen de...
- - Anlatsana
kadın, onun falındakinin ben olduğumu nasıl anladın?
- - Çok
güzel ellerin var. Binlerce el gördüm bugüne kadar ve hepsini tek tek, ayrı ayrı
hatırlarım. İki haftada bir sana traş olmaya gelen, bunu ihtiyacı olduğundan değil
de senden hoşlandığı için yapan birinin, durmadan saçlarında gezen, yanaklarını
okşayan elleri ezberleyemeyeceğini mi düşünüyorsun? Bana senden, en çok da
ellerinden bahsetti. Çok güzel ellerin var senin...
- - Peki
neden gelmeyecek?
- - Zemine
geldik. Gitmem gerek.
- - Nereye
gitti? Nolur söyle!
- - Fala
inanır mısın?
Kasım '12
2 yorum:
çok beğendim, acaip beğendim, aşırı beğendim. nereye gitmiş allah aşkına?
Böyle çok okuyan biri çok beğenince ben de çok sevindim, acaip sevindim, aşırı sevindim. :) Nereye gitmiş? Bilmem... Bir de onun hikayesini yazasım var.
Yorum Gönder