Kafa nahiyesindeki bir takım büyümeler vallahi dertten. Tamam, eminim, bir noktaya kadar söz konusu büyüme genetik bölümündeki arkadaşlarım tarafından başarıyla açıklanabilir ama sanki bir yerden sonrası da benim vicdanıma kalmış, hı? Vicdanım bu durur mu, new post'u açmış.
Kafaya taka taka askılarda yer kalmadı, kışlıkların indiği yerler desen yazlık dertlerle dolu, orası hiç olmaz. Zaten hafızam 512Mb bir şey, az evvel dinlediğim şarkıyı previous tuşu olmasa hatırlayamayacak vaziyetteyim, o yüzden kendimi çabucak buraya attım. Dert diyorduk: Bir şekilde bir arkadaşımın inbox'ına yolum düştü, düşmekle kalmadı bir tane mesajından içeri destursuz girdi. Girmez olaydı. Aşk acısı dinlemenin bir nebze tahammül edilebilir bir tarafı var, sonuçta anlatıcının kabiliyeti ölçüsünde de olsa bir hikaye dinliyorsunuz, yani sağından solundan süsleyerek anlatıyor, tercihen kendini başrol yapıp ona göre oynatıyor. Ancak inbox'a girince bir de ne göreyim? Bizimkisi özünde vıcık vıcık bir hâletiruhiyeyi bana aslına hiç de sadık kalmayarak dizileştirmiş. Tamam, hissi manada birtakım iniş çıkışları hepimiz yaşıyoruz, eyvallah. Hatta, aman diyeyim, platoniğe olan sarsılmaz inancımdan bahsetmemem öyle bir inancım olmadığı anlamına gelmesin. Ancak 26 Aralık tarihli bir zamanların new post'unda da bahsettiğim IQ'mla eylemsizlik prensibini anca "hisset ama elletme" olarak yorumluyorum. Yani bana öyle geliyor ki karşı taraftan bir kıvılcım görmedin mi çakmağa gaz doldurmanın bir manası yok. Lakin gel gör ki yukarıda bahsettiğim o rus bu edebiyatçısının yaptığı bunun tam tersi, zaten literatürde de sülük diye geçiyor. E Cüneyt bu durur mu, bunu dert ediyor.
Göt nahiyesinde birtakım büyümeler hissediyorum. İyisi mi ben gideyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder