25.11.11

Akademi Türkiye

Yazılı akitlerle sorunum yok. Acil durumlarda “buyur buradan bak” denip gözüme sokulan her türlü kural karşısında boynum kıldan ince, kuldan hallice. Lakin onun yazıya dökülmemişleri, soluduğun hava yoluyla öğrenilenleri, yemek yediğin masada veya oturduğun bir yan koltukta sana sirayet edenleri öyle mi? Değil.

Staj yapmanın ehemmiyetini anlamış değilim. Hepi topu getirip götürmekten ibaret bir işin şirketler nezdinde bu kadar önemseniyor olabilmesini aklım almıyor. Arkasındaki sebepleri tahmin etmek zor değil; kağıt taşıyor da olsan soluduğun hava iş hayatının havası, üst kattan gelen müdürünün sesi, şu şu kadar hayati bir mesele ve bu durumda tam da böyle davranılmalı vesaire. Ama işte insan esnaf çocuğu olarak doğunca ve benzer gerilimleri altını ıslattığı yıllardan beri yaşayınca zoruna gidiyor. Mesai rutini batıyor, canı o on metrekaredeki samimiyetsizliğe sıkılıyor veya kitap okuyası geliyor. Oluyor işte.

Hasılı müjdemi isterim. Şurada yazdığımın üzerinden geçen bir yılda nihayet bir düşüncede sebat edebildim. Evvelsi Pazar ALES’e, ondan öncekinde de KPDS’ye girdikten sonra artık gönül rahatlığıyla itiraf edebilirim ki akademide karar kıldım. Yazıp çizme ve bizzat öğretme işlerini çok sevdiğimden ve dahi bu mesleği icra eden pek çok kimseyi apayrı sevdiğimden karar vermem zor olmadı. Düşününce fena da durmuyor hani ismimin ardı sıra gelen o üç harf: Cüneyt Yılmaz, PhD.

Zorluğunun farkındayım, başlasam da bitirememe ihtimalimden de haberdarım. Lakin en çok içime sinen, kendimi kirlenmemiş hissettiğim tek yer de akademi dolayları. Sinmese, öyle demem.

2 yorum:

gülş dedi ki...

bu bir cesaret işi valla, tebrik ediyorum, yolun açık olsun cüneyt beyefendiciğim.

cündebaz dedi ki...

sağolunuz efenim, darısı başınıza diyeceğim ama halihazırda mesaili bir insansınız, duaya mı bedduaya mı girer emin olamadım :)