5.11.10

kulak hakkı

İşsizlikten kendimle uğraştığım bazı zamanlarda, daha kulaklığı takmadan ipod'ta şarkıyı başlatıyorum, sonra iki kulaklığı aynı anda takınca kafamın içi müzikle doluyor, artık nasıl bir yalıtımsa içerisi gümbür gümbürken dışarıya gram ses çıkarmayan bir odaya girmişim gibi. Sonrası malum, o kafanın içinde dünyanın en dandik kliplerini çekmeler, sağda solda gördüğünü o klipte oynatmalar, yani benim halen daha kurtulamadığım ergen triplerim. Kaldı ki ondaki hazzı başka hiçbir şeyde bulmam, niye kurtulayım?

Teki bozulan kulaklığa tahammül etmek, melih'le bir kez olsun ayarında demleyemediğimiz çayları içerken bir yandan da bitse de kurtulsak diye dua ettiğimiz gibi, ama olmaz dökemeyiz biz öğrenciyiz diye kendimize tembihlemişiz gibi. Ne eksik ne fazla. Biz ki üç gram çaya kıyamayan adamlarız, kulaklığın teki bozuldu muydu mümkün değil bir kalemde silelim ya da daha da ileri gidip kalemini kıralım. Bir süre ısrar ediyorum, ipod'u ısrarkeş ediyorum, dur yahu şaka ediyorum. Elim kulaklığın ipod'la birleştiği yerde, o doğru, çalışmayan sağ kulaklığın hizaya gelip bağırmaya başladığı açıyı yakalayana kadar uğraşıyorum. O ara sol kulaklıkta ne çalıyormuş, oha Coldplay yeni albüm için stüdyoya mı girmiş, vay efendim Decemberists'in Down by the Water'ı çok mu iyiymiş, anam Sezen Aksu'nun böyle bir şarkısı da mı varmış, hiçbirini düşünemiyorum. Sonra hah kulaklık çalıştı oluyor, Coldplay stüdyoda oh mis, zaten Down by the Water da canısı, Sezen Aksu'nun böyl - HOOP - sağ kulaklık yine gidiyor. O beş saniyede ne kadar düşünebildimse artık, gerisi iman gevremesi, başka hiçbir şey değil.

Kimseye kaldıramayacağı yük yüklenmezmiş, ama bana sanki ben bu kulaklık mevzusuyla başa çıkamıyormuşum gibi geliyor, yanlış mıyım? Tabi bir de yanlışlıkla açtığım outlook express'ler var, yanlışım.

Hiç yorum yok: